Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 401 | 525
(522-525)

Otuz beş sene gazeteleri okumamış, dinlememiş, mukabelesiz ömründe hediye kabûl etmemiş, en yakın akrabasından hattâ kardeşinden hiç mukabelesiz birşey kabûl etmemiş, hürmetten, teveccüh-ü nâstan kaçmak için, halklarla görüşmemek için zaruret olmadan kendine düstûr yapmış. Ve bütün dostların medihlerini kendi şahsına almıyarak, ya Nurcuların hey’etine, ya Risâle-i Nur’un şahs-ı ma’nevîsine havale etmiş. Ve dermiş: “Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım, çekirdek gibi çürüdüm gittim. Risâle-i Nur ise, Kur’ân-ı Hakîm’in tefsiridir, ma’nasıdır.”

Hemen herkesin dediği gibi hatırıma geldi, yahud fikrime geldi, yahud fikrime ihtar edildi gibi tâbirleri herkes isti’mal ediyor. Benim de bunu söylemekten maksadım bu ki: “Benim hünerim, benim zekâm değil. Sünuhat kabilinden demektir.” Bu da herkesin dediği gibi bir sözdür. Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği ma’na ilham da olsa; hayvanattan tut, tâ melâikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama ve sünuhata mazhar oldukları, ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen, ilim ve fenni inkâr etmek lâzım gelir.

Beşincisi: Müellif cazibedar bir fitnenin esiri olmak ihtimali olan bir nesli, Risâle-i Nur’dan meded umanlara verdiği cevablarla kurtaracağına kânidir. Ehl-i vukuf bu cümleyi de medâr-ı ittiham etmişler. “Yüz bin şahidle isbat edilen ve meydana gelen zâhir bir hakîkatı kanaat ettim” demesini medâr-ı suç yapmak ne derece ma’nasız olduğunu dikkat eden anlar.

Altıncısı: “Siyasiyyun, içtimâîyyun, ahlâkiyyunların kulakları çınlasın!” demesini bir suç mevzuu göstermişler. Halbuki gençleri tehlikelerden kurtarmak için kısa ve rahat bir çareyi keşfettiğini siyasiyyun, ahlâkiyyun da bunu tervic etsinler ma’nasında demiş: “Kulakları çınlasın!” Buna suç diyen insaniyet itibariyle çok suçlu olmak gerektir.

Yedincisi: Fitneyi ateşlendiren ve talim eden irtidatkâr bir şahs-ı ma’nevînin mevcud olduğunu ve bu ma’nevî şahsın hayaline göründüğünü söylemekte, fakat kim olduğunu bildirmemektedir. Ehl-i vukuf medâr-ı ittiham etmişler. Acaba dünyada insî ve cinnî şeytanlar hiç boş dururlar mı? Onların dâima fenalıkları yapmak ve yaptırmakla meşgul olduklarından, bu vukufsuz ehl-i vukuf hiç bilmemişler mi ki, ma’nasız ilişiyorlar. Mâdem ma’nevî demiş, mâdem kim olduğunu bildirmemiş, dünyada hiçbir mahkeme böyle ma’nevî bir adama, yâni bir şeytana hakaret ettin, diye seni mahkemeye vereceğiz diyen, elbette sözüne zerre mikdar ehemmiyet verilmez bir hezeyan hükmündedir.

Ses Yok