Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 72 | 156
(152-163)

Çok şahs-ı veli, nur ile hem etti kanaat;

Çok şahs-ı denî, nur ile hem buldu kerâmet


Her hepsi de pervanesi, üftadesi nurun;

Her hepsi muamma, gücü yetmez bu şuurun.


Fillerle varıp Kâbe’ye, hem Ebrehe zâlim;

İsterdi ki, yapsın nice bin türlü mezâlim.


İsterdi ki; o beyt yıkılıp şöhreti sönsün;

Halk Kâbe’yi terkederek, kiliseye dönsün.


İsterdi ki çeksin doğacak Nura bir sed;

Hem doğmadan ölsün diye Mahbub-u Müebbed.


Günlerce gidip Kâbe’ye, hem yaklaşan ordu;

Birdenbire bir tehlike sezmiş gibi durdu.


Sür’atle gelip bir sürü kuş, semt-i bahirden;

Taş harbine başlar, pek acîb hepsi birden.


İndikçe havadan, o muamma gibi taşlar;

Cansız yıkılıp yerlere yatmış nice başlar.


Şahiyle beraber kocaman orduyu Mevlâ;

Olsun diye Mahbûba nişan, eyledi mevtâ.


Hem kavm-i Kureyş, söndürelim derken o nuru;

Erkek ve kadın, cümlesinin kaçdı huzuru.


Müşrik ve muvahhid, iki fırka olup urban;

Yıllarca dökülmüş yine üstüne bir kan.


Şak etti Kameri, Fahr-i Beşer, ol yüce Server;

Her yerde ve her anda onun nuru muzaffer.

Ses Yok